İstanbul’da kediler başka türlü yürür. Sanki şehrin bütün tarihini, karmaşasını, gürültüsünü ve kalabalığını içlerinde eritmiş gibi. Bir kediyi Galata sokaklarında dolaşırken izlersin… İnan bana, senden daha iyi yol bulur. Ve belki de senden daha çok “İstanbullu”dur.
İstanbul kedileri sadece sokaklara ait değildir; camilerin avlularına, balıkçıların yanına, esnafın kapı önlerine, tarihi hanların merdivenlerine yerleşir. Bu şehrin kültürü, onları korumak ve beslemek üzerinden şekillenmiş gibidir. İstanbul’da “kedi” kelimesi bile ayrı bir saygı taşır.
Bir kedi Süleymaniye’de dolaşırken aynı anda hem 500 yıllık tarihin içinden geçer, hem de günümüzün kalabalığında sakince yol alır. Çünkü İstanbul’un ritmini en iyi onlar çözer.
Biz trafik, kalabalık, koşturma derken onlar kendilerine her zaman sessiz bir köşe bulur.
Güneşi görürler → gerinirler.
Balık kokusunu alırlar → kıyıya doğru yürürler.
Bir kapı açılır → önce kontrol eder, uygun görürlerse içeri süzülürler.
İstanbul kedilerinin en belirgin özelliklerinden biri de toplumsal dokuyu birleştirmesidir. Bir kedi kapı önüne geldiğinde en sert insan bile gülümser. Bir mahallede bir kediye bakan onlarca insan vardır; kimisi mama getirir, kimisi su, kimisi sevgi. O kedi mahalleyi birbirine bağlayan küçük bir topluluk öğesidir.
Ve belki de İstanbul kedilerini en özel yapan şey şu: Tarih boyunca kimseye tam ait olmamaları.
Biraz özgürlük, biraz merak, biraz bilgelik…
Sanki İstanbul’un tüm ruhunu tek bir bakışlarında taşırlar.
İstanbul’da seni en çok etkileyen kedi hangi semtteydi?